Airkule, Hava-İş Sendikası’nda Aralık ayında yapılacak Genel Kurul sürecinin nabzını tutmaya devam ediyor. Geçen genel kuruldan bu yana Hava-İş içinde muhalefetin adı olmuş ve şimdiki süreçte de sendika yönetimine aday gruplardan Gökkuşağı Hareketi’nin sözcüleri Airkule’ye konuştu. 4 yıl önce yapılan genel kurulda mevcut yönetimle aynı oyu alan ve geçersiz bir oyun mahkemece geçerli sayılması sonucu seçimi kaybeden Gökkuşağı Hareketi’nin sözcüleri, seçim sürecinde izledikleri stratejiyi ve geleceğe yönelik planlarını anlattı.
Gökkuşağı Hareketi’nin çalışmalarıyla ilgili sorulardan önce bizim gündemimizin birinci maddesi olan Lübnan’da esir tutulan iki THY pilotuyla ilgili olayı sormak istiyorum. Siz bu konuda bazı girişimlerde bulundunuz, pilotlara kabin memurlarına siyah kurdele dağıttınız. Bu olayı bugün itibariyle nasıl değerlendiriyorsunuz?
2 pilotumuz Lübnan’da iki aya yakın süredir esir durumda. Kuru açıklamalar dışında bir şey yapılmıyor. TALPA bu konuda çok eleştiriliyor. Çünkü TALPA, uluslararası federasyona IFALPA’ya üye. Arkadaşlarımızın serbest bırakılması için IFALPA’nın Lübnan
hükümetine baskı yapacak gücü organize edilebilir. Örneğin arkadaşlarımız serbest kalana kadar Lübnan’a uçuşların durdurulması gibi bir eylemi pilotlar yapabilir. Aynı şekilde Hava-İş’in üye olduğu ITF (Uluslararası Taşımacılık İşçileri Sendikaları Federasyonu) var. THY grevi bunun mazereti değil. ITF’yi ve IFALPA’yı harekete geçirmeyen TALPA’yı ve Hava-İş’i suçluyoruz. Tabii, öncelikle kendi işçisine güvenli koşulları sağlamak birinci derecede THY yönetiminin görevi. Burada korkunç bir ihmal var. Olayı devlete, hükümete havale edip herkes gözünü kapatmaya çalışıyor. Oysa bu tür olaylarda artık uluslararası sivil toplumun, inisiyatiflerin, etkisi daha büyük, bunu harekete geçirmek gerekiyor.
Geçtiğimiz günlerde muhalif gruplar “birlik” toplantılarında buluştu. Neler yaşandı bu toplantılarda? Gökkuşağı Hareketi’nin yaklaşımı ne oldu?
Bütün muhalefeti kapsayacak biçimde “birlik” amaçlı bir toplantıda biraraya gelmek çağrısı önce Kaptan Pilot Ali Balaban’dan geldi. Biz birliği hiç kimseye bir yafta asmadan tamamen işçilerin tabanda sendikasına sahip çıkmasının gereği olarak görüyoruz. İşçi Komitesi grevdeyken sendikanın hatalarını görüp grevden işe dönen işçilerden oluşuyor. Bir çağrıları oldu. Biz de net bir cevap verdik. Genç işçiler sendikanın yönetimine özne oluyor ve taşın altına elini koyuyorlarsa bunu önemsemek gerekir diye düşündük ve cevap verdik. Önerileri şuydu; birlik için başkan adayları koşulsuz geri çekilsin, işçilerin önü açılsın ve ilkeler öne çıksın… Birlik konusunda bize birçok arkadaşımız destek verirken bazı konularda da endişelerini dile getirdiler. “Geçen sefer muhalefet tek parçaydı ve genel kurul bir oyla kaybedildi, bu sefer muhalefet parça parça… Nasıl olacak” diye soruyorlardı. Birliğin başkan adaylarının geri çekilmesiyle tabanda işçilerin buluştuğu ortak bir delege listesiyle olabileceğini değerlendirdik. Toplantıda iki soru vardı: Başkan adayları feragat edecek mi? Birlik olursa bunun şartları ne olacak? Emek Meclisinin önerisi, “yarı yarıya delegeleri ortak çıkaralım, başkan seçimine de genel kurulda delegeler karar versin” şeklindeydi. Biz bunun delegeler üzerinde oyunların pazarlıkların önünü açan bir etki getireceğini düşündük. Amacımız gençlerin önünü açmaksa, her türlü pazarlığı reddedip adaylıktan feragat edilmesi gerektiğini ancak o zaman tabanda bir birlik için her türlü adımı atmaya hazır olacağımızı belirttik. Çünkü bu sefer kaç delege senden, kaç delege benden biçiminde bir pazarlık başlayacaktı. Bu yaklaşım delegeleri “kurşun asker” gibi gören bir anlayışı getirir. Halbuki delegeler özgür iradeleriyle genel kurulda seçimini yapmalı. Biz daha önce bu konuda net bir tecrübe yaşamıştık. Aslında bu birliğin neden oluşmadığının cevabı Ali Gülçiçek’in Gökkuşağı Hareketi’nden ayrılmasında var.
Peki şimdi Emek Meclisi’nin başkan adayı olan Ali Gülçiçek’le yollarınızı neden ayırdınız?
Ali Gülçiçek ve arkadaşları, Gökkuşağından ayrı bir gruptu ve Genel Müdürlük delegeleri olarak Gökkuşağı Hareketi’nin ilkelerini ve bu adla seçimlere katılmayı kabul etmişlerdi. Yollarımızı ayırmamız ise, şöyle oldu: Olağanüstü genel kurul sürecinde bir genel müdürlük delegesi bize “THY yönetiminin Gülçiçek’in başkan adaylığını tercih ettiği bize iletilmişti. Bu, THY yönetiminin müdahalesine açık bir ortam sağlamaktır. Bu konudaki kesin ilkemiz, THY yönetiminin sendika seçimlerine hiçbir şekilde müdahale etmesine olanak sağlamamak. Bugün de Emek Meclisini destekleyenlerin kimi başkan adayı yaptıklarını bilmeleri gerekir. Dolayısıyla birlik toplantılarında biz şunu önerdik: Başkan adayları, adaylıklarından feragat etsinler, İşçi Komitesi’nin koordinasyonuyla Uçuş İşletme’yi temsil edecek delege listesini birlikte hazırlayalım. Bizim kendi adımıza hiçbir iddiamız olamaz. Çünkü Uçuş İşletme’ye de diğer taraftaki delegelere de güveniyoruz. Delegeler kimsenin kurşun askeri değil. Zaten işçilerin önüne ‘şunun delegesi, bunun delegesi’ diye listeler sunmayı anti demokratik buluyoruz. İşçilerin doğrudan sendika yönetimini seçebileceği bir sistemi de bu yüzden istiyoruz. Sendika yönetimine gelirsek bu konuda çalışacağımızı açıklamıştık. Sonuçta Ali Gülçiçek başkan adaylığında ısrar etmeyip geri çekilseydi, ortak bir liste çıkarma şartları oluşacaktı. Biz bu konuda fedakarlığımızı yaptık ama Ali Gülçiçek başkan adaylığında ısrar etti. Hatta toplantıda Emek Meclisi, liderliğin çok önemli olduğu ve toplumun bir lidere ihtiyacı olduğunu ve bu liderin Ali Gülçiçek olduğunu vurguladı. Buna İşçi Komitesi de karşı çıktı ve “insanlar artık liderlerin değil, fikirlerin peşinden gidiyorlar neden bu konuda ısrar ediyorsunuz” dediler. Biz de böyle düşünüyoruz. Bir lideri kutsayan ve toplumu sürü gibi gören bir anlayış şu anki Hava-İş yönetiminde var ve bu anlayışın sendikayı getirdiği yer belli… Bu tek adam yönetimine, liderlik sultasına gidiyor. Artık bu değerler değişti, toplum doğrudan sürece katılmak istiyor. Liderlerin kutsandığı yerde demokratik bir katılımın önü kesilmiş oluyor.
Birlik amacıyla yapılan toplantılardan sonuç alınamamasının başka gerekçeleri de var mı sizce?
Gerek Emek Meclisi, gerek Reform Hareketi gerekse mevcut yönetimin Uçuş İşletme’de kazanamayacaklarını, hatta delege listesi bile çıkarmakta bile zorluk çektiklerini biliyoruz. Birlik yönünde isteklerin sadece Uçuş İşletme için gelmesinin nedeni de bu zaten... Gökkuşağı Hareketi, Uçuş İşletme’de güçlüdür. Adaylarının çoğunluğunun uçuculardan oluşması ve bu adayların zaten bir bölümünün daha önce de çeşitli görevlerle mücadelenin içinde olması önemli bir etken…
Tabanda birlik olmamasının temel nedenlerinden birisi de şudur; bizim bir çağrımız vardı. Bugünkü kirlenmiş, yozlaşmış, bürokratik sendikal yapının ve sendikayı ticarethane gibi gören anlayışa ve işverenin sendikalara müdahalesi ve sendika yönetimini belirlemek konusundaki aktif tutumuna karşı ortak bir deklarasyon talebinde bulunduk. Gerek Emek Meclisi gerekse Reform Hareketi bu konuda istekli olmadılar.
Öte yandan birlikten söz eden arkadaşlar, Gökkuşağı Hareketi’ne özellikle THY Teknik’te yapılan işveren baskısına karşı “izleyici” durumunda kaldılar.
Gökkuşağı Hareketi’nin, “Atilay Ayçin devrilsin de, yerine kim gelirse gelsin” şeklindeki birliğe de onay vermesi mümkün değil. Mevcut yönetimin yerine konacak anlayışın niteliği önemli. Bizim derdimiz, sendikal örgütlülüğün korunması, gerçekten işçileri temsil edecek ve işçilerle birlikte karar alabilecek demokratik bir sendikal anlayışın getirilmesi. Birlik olacaksa bunun için olmalı… Sonuç olarak geçen genel kurulda Gökkuşağı tek adresti. Bugün birçok muhalefet grubu var. Farklı anlayışları temsil ediyoruz. Gökkuşağı güçlenerek ve arınarak bugünlere geldi. Atilay Ayçin’in bizimle diğerlerini aynı kefeye koyup yaftalama çabası boşuna. Ama çaresizliğini ve asıl korkusunu ifade etmiş oluyor. Biz onu nasıl iyi tanıyorsak, Ayçin de bizim kim olduğumuzu iyi biliyor!
Süren delege seçimlerinde beklentileriniz nasıl?
DELEGENİN SAĞDUYUSUNA GÜVENİYORUZ
Biz işçinin seçtiği delegeyi kimsenin kurşun askeri olarak görmedik. Geçen Genel Kurulda da 146 oy aldık ama bunların hepsi bizim delegelerimiz değildi. Biz delegelerin sağduyusuna güveniyoruz. Örneğin İzmir’de işçilerle görüştüğümüzde mevcut şube başkanından memnun olup olmadıklarını sorduk. Memnun olmadıklarını belirterek, “4 yıl içinde belki bir kere buraya geldi” dediler. İzmir’de 100’ün üzerinde personel var. Bir sendika binası var, profesyonel bir başkan var, Passat marka bir araba var, benzin parasını işçiler ödüyor. Ama bu arkadaşımız İzmir’de bir çalışma yapmıyor, genel başkanla Anadolu’yu geziyor, İstanbul’da oluyor. Oradaki işler başkalarınca yapılıyor. Biz orada işçileri temsil eden bir kişinin şube başkanı olmasını istiyoruz. İşçiler kimi seçerse onunla çalışma konusunda bir endişemiz yok. 100 kişinin olduğu yerde onun listesi bunun listesi gibi bir ayırımı da doğru bulmuyoruz. Her birimde işçilere şunu söylüyoruz: “Sizin önünüze konulan delege aday listelerinden birini seçmek yerine kendinizi en iyi temsil edeceğine inandığınız kişiyi delege olarak isteyin ve aday gösterin. O arkadaş da işçilerin delegesi olarak genel kurula gelsin.” İzmir’de birkaç arkadaşımız şube başkanlığı adaylığını düşündüklerini söylediler. Onlara “Bizim adayımız olmanızı istemiyoruz. Yeter ki işçileri temsil edin ama şunu bilin; biz yönetime gelirsek sizin burada makam arabanız olmayacak, bizim yanımızda Anadolu’yu gezmek veya genel başkanın yanında fon oluşturmak için değil burada İzmir’deki şirketlerde çalışmanız gerekecek. THY dışındaki şirketlerde de örgütlenmeyi sağlamanızı isteyeceğiz” dedik.
DELEGE SEÇİMİNDE ANTİ DEMOKRATİK UYGULAMA
Delege seçimlerinde tüzükten kaynaklanan antidemokratik bir uygulama var. Küçük departmanların tümünde gerçekten işçilerin kendilerini temsil etmesi için kongreye gönderdikleri delegenin “çarşaf liste” üzerinden seçilmesi gerekir. Ya işverenin ya sendikanın ya da grupların baskısıyla yapılan bir seçim demokratik bir seçim olmaz. Özellikle küçük departmanlarda işverenin baskılaması neticesinde işverenin istediği adaylar seçiliyor. Orada çarşaf liste içinden işçiler özgür iradesiyle seçim yapsalar az önce sözünü ettiğimiz işverenin ya da grupların kurşun asker olmuş delegelik sistemi ortadan kalkmış olur.
İŞÇİNİN ÇOĞUNLUK İRADESİ SANDIĞA YANSIMIYOR
Genel Kurulun ağırlıklı delege yapısı yaklaşık 9500 personele sahip olan Uçuş İşletme. Sendika üyelerinin 3’te 2’si uçucu. Ancak Uçuş İşletme’nin delege sayısı, toplam delege sayısının 3’te biri. Delege seçimleri bir gün içinde yapılıyor. 9500 kişinin oy kullanma oranı da 3’te 1 civarında oluyor. Burada temel bir yanlışlık var. Dolayısıyla zaten işçinin iradesinin sağlıklı biçimde sandığa yansıdığını söylemek çok zor. Ama Gökkuşağı Hareketi’nin Uçuş İşletme’de hiçbir kuşkusu yok. Burada delege seçimini kazanan grubun zaten genel kurulda yönetime aday olarak söz sahibi olacağı kesin. Hava-İş’te kabin, kokpit teknik ve yer çalışanını birleştirecek bir yapıyı sendika yönetimine taşımak gerekiyor. Bizim için Teknik de çok önemli. Tüm bu birimler, sayısal ağırlığına göre sendika yönetiminde temsil edilmeli. Şimdiki yönetimde 5 teknisyen var kokpitten tek kişi yok.
Hava-İş yönetimine getirilen eleştirilerden birisi de THY dışındaki işyerlerinde örgütlenememe sorunu… Bu konuda sizin düşünceleriniz neler?
Hava-İş yönetimi, ileride önümüze gelecek olan barajı aşmak için taşımacılık işkolundaki karayolları ve diğer sendikalarla birleşmeyi hedefliyor. Biz Hava-İş’in havacılık özelliğini koruması gerektiğini düşünüyoruz. 24 yıldır bu sendika yönetimi THY dışında hiçbir havayolu şirketinde örgütlenemedi. Bunda başarılı olamayışın temel nedeni de bu yönetimin hatası. Hava-İş’in havacılık özelliğini koruyarak bunun aşılacağını söylüyoruz. THY’deki uçucu ağırlığı diğer şirketlerde de aynı şekilde. Pilotların kabin memurlarının toplamı personelin ağırlıklı yapısını oluşturuyor. Buradaki işçilerin de sendikalı olmaya ihtiyaçları var. THY’deki uçucular, burada toplu sözleşme olduğu için İş Kanunundan yararlanabiliyor. Ama diğer havayolu şirketlerindeki pilotlar, kabin memurları, İş Kanunundan bile yararlanamıyorlar. Sendika üyesi olsalar, TİS düzeni olacak ve İş Kanunundan yararlanabilecekler. Bu bile bir avantaj. Gökkuşağı modeli bunu örgütleyecek bir yapıdır.
Hava-İş Sendikası mevcut yönetiminin ulaştırma sektöründe başka işyerlerinden delegeleri Genel Kurula getireceği “naylon delege” gibi iddialar da var. Bunu nasıl değerlendirirsiniz?
Hava-İş’in taşımacılık işkolundaki diğer işyerlerinden de üye kaydetme imkanı bulunuyor. Dolayısıyla buralardan delege de getirebiliyor. Yönetimin son yayınladığı bültende muhalif grupların bu durumu kullandığı ve taşımacılık işkolundan üye olmuş işçileri küçümsediği gibi bir görüş yansıtılmış. Böyle bir durum söz konusu değil. Delege seçim takviminin tümüyle açıklanmamasının sebebinin de bu olduğunu düşünüyoruz. Çünkü hangi işyerlerinden kaç delege geleceğinin de açıklanması gerekiyor. Dışarıdan ne kadar delege getirileceğini bilmiyoruz. Kaç işyerinde örgütlü olduğunu bilmiyoruz. Kendileri dışında kimse bilmiyor. Hava-İş yönetimi kendi çıkarcı yaklaşımını ört bas etmeye çalışırken bizim o işçileri ‘kamyoncular v.s’ gibi küçümseyen bir tavır içinde olduğumuz intibaını yaratmaya çalışmış ama kesinlikle böyle bir durum söz konusu değil. Ancak havayolu çalışanları olarak sendikanın yönetimini belirleme ağırlığının havayolu çalışanlarında olmasını tercih ederiz. Keşke Hava-İş ulaştırma işkolu olarak bahsedilen karayolu, antrepo, demiryolları v.s işyerlerinde örgütlenmiş olsaydı ve oradaki binlerce işçinin arasından delegeler getirmiş olsaydı, alkışlanırdı. Ama böyle bir şey olmadığını biliyoruz.
“SENDİKALI OLMAK” ANAYASAL VE YASAL HAKTIR
Seçime aylar kala o işkollarından temsilci olarak birer kişinin Hava-İş’e üye yapılmış olması sendikanın oralarda örgütlendiği anlamına gelmiyor. Örneğin TGS’de sendikanın hiçbir örgütlülüğü yok. Bir arkadaşımız kendisinin işten çıkarılmasını istiyor ve bunun için sendikaya üye olmasının yeterli olacağını düşünerek sendikaya gidiyor. Gerçekten de sendikaya üye olmak işten atılmak için aslında bir gerekçe olabiliyor. Arkadaşımız durumunu izah ediyor. Sendikadan kendisine üye olabileceği, hatta aynı durumda olan başka arkadaşları varsa onlara da haber verebileceği söyleniyor. Üyelikten sonra kendilerini delege olarak yazabileceklerini ve genel kurulda oy kullanıp ondan sonra isterse üyeliğini sonlandırabileceği de ekleniyor. Benzer bir tutum geçen genel kurul öncesi de yaşanmıştı. Bir geceyarısı operasyonuyla İSG’de görevli 9 arkadaşımız sendikaya üye yapılmış ve delege yapılarak kongreye getirilmiş, bize karşı kışkırtılarak propaganda yapmanın bir başka versiyonunu uyguluyorlar. Taşımacılık işçileri bizim kardeşlerimizdir. Bunlar üzerinden sendika bürokrasisinin oynadığı oyuna karşıyız. Bu anti propaganda işçileri birbirine düşman etme mekanizmasıdır. Biz bu boşluğa düşmeyeceğiz.
HABOM GİBİ THY TEKNİK A.Ş DE METAL İŞKOLUNDA SAYILAMAZ
THY Teknik’in havacılık işkolundan ayrılıp metal işkolunda sayılması konusu da çok önemli. Biz bunun uçak bakımı olduğunu dolayısıyla havacılıktan koparılmasına karşı mücadele edeceğiz. İşkolunu ayırdığınız zaman durum çok ciddi bir hal alır. Teknik’in havacılık işkolunda kalmasını sağlamak adına sonuna kadar uğraşacağız. Ana işkoluna bağlı bütün eklentiler hatta yemekhaneler, marangoz atölyeleri, lastik atölyeleri v.b yerler ana işkoluna bağlı olarak bu sektörün içinde mütalaa edilmesi gerekir. Bu konunun hem uluslararası platformda hem de hukuk çerçevesinde çözümü için çalışmaktan başka yol yoktur.
Gökkuşağı olarak sizin farklılığınız nedir? Eğer yönetime gelirseniz yapacağınız değişiklikler nelerdir?
YÖNETİM KURULU ÜYELERİNİN İŞYERİ MAKAM ODALARI OLMAYACAK
Yönetim Kurulu üyelerinin işyeri, sendika genel merkezindeki makam odaları olmayacak. Bu çok önemli bir konu. Bu üyelerin çalışma alanı işçinin yanı olacak. Örneğin Teknik’ten sorumlu yönetim kurulu üyesinin işyeri hangar olacak. Kabinden gelen yönetim kurulu üyesinin işyeri ekip odası olacak. Sürekli oradaki işçilerin sorunlarını çözme yolunda çalışır durumda olacak. Sadece makam arabaları değil makam odalarını da kaldıracağız.
YÖNETİM KURULU BAŞKANINA KÜFÜR ETMEYİ SENDİKAL MÜCADELE SAYAN BİR DİL BİZİM DİLİMİZ OLAMAZ
Sendika yönetimini işçiden koparan dil, bugün genel başkanın kullandığı dildir. Artık sendikacılıkta yeni bir dil yaratmamız gerekiyor. Özellikle sivil havacılık işçilerinin dili bu dil değil. Grevin birinci günü genel müdürlük önündeki konuşmadan sonra 100 kadar işçi geriye döndü. Genel Başkan ağzından yönetim kurulu başkanına hakaret eden, küfüre varan sözlerin kullanıldığı dili biz reddediyoruz. Bizim kişisel bir hedefimiz yok. Biz işçilerin sorunlarını çözmek için oraya geliyoruz. İşverene, Yönetim Kurulu Başkanına siyasi bir tavır, küsme gibi bir tavrımız olamaz. İşçinin sorununu çözmek için gerekirse onun kapısında 24 saat inatla bekleriz ama sorunu çözmeden kalkmayız. Başka Bir hedefimiz yok. Diğer sendikacıların milletvekilliği gibi bir siyasi hedefleri var. Bu hedef onlara kişisel siyasi tavırlar aldırıyor. Bu bizim onaylamadığımız bir tavır. Sonuna kadar diyalog kapılarını açık tutup, işçilerin sorunlarını çözmeyi hedef olarak belirliyoruz.
GREVDEKİ İŞÇİLER DAHİ “HAİN” İLAN EDİLDİ
Grevdeki işçiler sendika yönetimini eleştirdi, çözüm için komite kurdular, Ankara’ya gittiler, girişimlerde bulundular ve sendika yönetimi tarafından “grev kırıcı”, “hain” ilan edildiler. Bu üslup olsa olsa bir çete anlayışını akıllara getirir. Grevi sürdüren işçilere de, grevi bırakıp işe dönen işçiler için “hain” dedirtmek yolunda bir politika izlendi. Zaten geçmişten beri yönetimi eleştiren her kim olursa olsun “içimizdeki hain” olarak yaftalandı. Bu yaklaşımın işçilere bir yarar sağlamayacağı kesin…
YENİ DİRENİŞ BİÇİMLERİNE İHTİYAÇ VAR
Örneğin medyanın ilgi göstermediği grev, oradaki işçilerin hazırladığı grev demosuyla bir anda gündeme taşındı. Hatta o işçiler işe dönünce bu yaratıcılık da sona erdi. Eski direniş biçimleri, söylem, üretim ilişkileri değişiyor. Buna bağlı olarak gündemi yakalamak zorundasınız. Gökkuşağı Hareketi bunu, gençleri sürece katarak onların önünü açarak yapacaktır.
SENDİKANIN OLANAKLARI NERELERE KULLANILIYOR
Sendikanın mali bilançosunu bütün kamuoyuna ve üyelere deklare edeceğiz. İşçilerin yıllardır sordukları “Bu sendikanın olanakları nerelere, nasıl kullanıldı” sorusunun yanıtı verilmeli. Gökkuşağı Hareketi olarak yönetime geldiğimizde, mali şeffaflığı sağlayarak ve sarfları geriye doğru da inceleyerek işçilere ve kamuoyuna açıklayacağız. Her şey şeffaf olacak.
KADINLAR YÖNETİMDE OLMALI
Hava-İş üyesinin yüzde 50’si kadın olan bir sendika. Yönetimin kendi içinde “kullandığımız dili değiştirelim, kadınları örgütlenmenin içine daha çok katalım, onlarla birlikte değişimi gerçekleştirelim ya da kabin memurlarının kadın olmalarından kaynaklanan sorunları üzerine bir çalışma yapalım” gibi dertleri yok maalesef. Bırakın bunu, kadın üyesinin karşısında son derece ataerkil, cinsiyetçi bir dil kullanan bir sendikal yapı var. 16 bin üyenin yarısı kadın üyelerden oluşuyor. Kadınları sendika yönetimine taşıyamıyorsanız burada önemli bir yanlış vardır. Bunu yönetimden başlayan çok küçük çabalarla çığ gibi büyütmek mümkün. Çünkü kadınlar artık hayatın her alanında daha çok söz sahibi olmaya sorumluluk almaya istekliler ve onların önündeki engeller kalktıkça her şey çok daha güzel olacaktır.
İbrahim KÖKTENER – Süleyman ŞEN
28 Ekim 2013 Pazartesi 08:20
|
Ayçinin öğrencileri 7 Ekim 2013 Pazartesi 07:30
|
işçi 6 Ekim 2013 Pazar 23:10
|
misafir 6 Ekim 2013 Pazar 22:54
|
kırkaltı 6 Ekim 2013 Pazar 22:44
|