MENÜ
İstanbul 9/17
Airkule
PAYLAŞ 
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
BİYOLOJİK ve KİMYASAL SİLAH ÜSLERİ
Osman Gazi Baykal
YAZARLAR
20 Mart 2025 Perşembe

BİYOLOJİK ve KİMYASAL SİLAH ÜSLERİ

I. Dünya Savaşı'ndan sonra kimyasal ve biyolojik silah araştırmaları, üretim ve depolama birçok ülkede vazgeçilmez olarak kabul edilip uygulanmıştı. Aynı anda barış adına pek çok politik manevra ve girişimler yapılmıştı. Örneğin 1925 yılında 42 ülkenin imzaladığı Cenevre Protokolü ile biyolojik ve kimyasal silahların kullanımı yasaklanmıştı. Buna rağmen 20. yüzyılda 15’ten fazla savaşta kitle imha silahı olarak (en çok ABD) kullanılmıştı.

Daha sonra 1993’te BM Genel Kurulunda kimyasal silah kullanımıyla ilgili daha kapsamlı bir yasak kabul edilmişti. TBMM 1997’de bu sözleşmeyi imzalarken dünya genelinde 140 ülke onaylamıştı.

Şimdiye kadar tüm yazılarım havacılık tarihi ve kültürünü kapsamasına rağmen konunun önemi ve havadan gelebilecek ölümcül tehlikeler olarak inceledik. Dünyada belli başlı ve çoğunluğu faaliyette olan biyolojik ve kimyasal silah üslerine -elbette açıklanabilmişlerden ve Nazi Almanya’sı hariç- bir kısmına göz atalım.

1/ PORTON DOWN:

İngiltere’nin Wiltshire kenti yakınlarında bulunan Porton Down, 1916’da deney istasyonu olarak faaliyete başlamıştı. Daha sonraları Savaş Bakanlığından Almanların I. Dünya savaşında kimyasal silah kullanımına karşı faaliyete geçtiği açıklanmıştı.

İstasyondaki faaliyetler iki savaş arasında olası çözümleri araştırmak, solunum cihazlarını geliştirmenin yanı sıra yeni İngiliz biyolojik silahları keşfedip geliştirmeye yönelmişti.

                        Porton Down’ın uzaktan görünüşü

Ancak deneylere katılmaya ikna edilen gönüllüler üzerinde yapılan testler ve başta ölüm gibi olumsuz sonuçları yavaş yavaş kamuoyunda paylaşılmaya başlamıştı. Haberler üzerine gelişen tepkiler çok önemliydi. Hükümet, vatandaşları üzerindeki denemeleri sonlandırmıştı!

Günümüzde halen faaliyette olan Porton Down’da şarbon, kara veba, ebola dahil olmak üzere pek çok ölümcül patojen stokları mevcuttur.

2/ UNIT 371:

Kyoto’da tıp eğitimini 1920’de tamamlayıp Japon İmparatorluk Ordusuna (IJA) askeri doktor olarak giren Shiro Ishii, hemen biyolojik silah programını başlatmıştı.

1931’de laboratuvarını geliştirmiş, Çin ile çatışma başlayınca esirler üzerinde testlerini sürdürmüştü. 1936’da kötü şöhretli UNIT 371 kurulup başına Shiro Ishii getirilmişti. Japonya’nın 1925 Cenevre Protokolünü imzalamasına rağmen birim, “Salgın Önleme ve Su Arıtma Departmanı” adıyla gizlice faaliyetlerini sürdürmüştü.

Başlangıçta Çinli, ardından çeşitli ülkelerin mahkumları üzerinde sadece ölümcül hastalıklar değil, canlı canlı kesme vb. işkenceli deneyler de uygulanmıştı.

                                 Solda UNIT 371, sağda biyolojik bombalar

II. Dünya savaşı içinde UNIT 371’de bu kez veba patojenli ve enfekte pireli bombaları geliştirilmişti. Ardından şarbon, kolera, çiçek, botulizm vb. patojenli bombaları da stoklarına eklemişlerdi. Çin’in işgalinde 11 şehirde 12 büyük ölçekli biyolojik silahın saha denemelerinde 10.000’den fazla Çinli ve 1.700 Japon askeri ölmüştü.

1945’te Japonya, ABD’nin Kaliforniya sahillerine vebalı fareleri bırakmak için “Gece Kiraz Çiçekleri” isimli operasyonu planlamıştı: Ne var ki teslim olunca amacı gerçekleşememişti.

Savaştan sonra Shiro Ishii ve yakın çalışma ekibi, ABD ordusunca yakalanmıştı. Ordu bunları mikrobiyologlar olarak istihdam etmişti. Onların ayrıntılı teorik ve deneysel (!) bilgilerini elde ederken karşılığında hepsini gözlerden uzakta tutarak herhangi bir ceza almalarını engellemişlerdi.

3/ Gruinard Adası:

Her ne kadar biyolojik silah üssü değilse de, test uygulama ve sonuçları bakımından ilginç bir örnektir.

1925 Cenevre Protokolünde imzası olmasına rağmen II. Dünya savaşında İngilizler muhtemelen milyonlarca insanı öldürüp, felç edici kıtlığa neden olup, Avrupa’nın büyük bir bölümünü kirletecek biyolojik savaşı “Vejetaryen Operasyonu” planlamışlardı.

1942 yılında Porton Down gizli araştırma üssüne biyolojik silah üretme görevini bizzat W. Churchill vermişti. Halk arasında “sığır kekleri” diye bilinen şarbon bulaşmış keten tohumlu sığır takviye gıdaları üzerinde çalışmalar yapılmıştı. Savaş Bakanlığı on iki özel bombardıman uçağı ile beş milyon adet sığır kekinin üretimini onaylamıştı.

İlgili birimler 1942 ve 1943’ün başlarında İskoçya’nın kuzeybatı sahiline yakın ve boş olan özel mülkiyetli Gruinard adasını devralmıştı. Sahipleriyle testler sonucu 500 pounda geri satılacağına dair antlaşma da yapılmıştı.

Adaya büyükçe koyun sürüsü nakledilip son derece zehirli ve ölümcül şarbonlu kekler özel bir cihazla dağıtılmıştı. Koyunların tamamı birkaç gün içinde ölürken araştırmacılar mikrobun adanın her yerine dağıldığını fark etmişlerdi. Ada hemen süresiz karantinaya alınmıştı.

Hastalıklı koyun leşleri adaya gömülmesine rağmen bir tanesi nasıl olmuşsa denize düşmüş, oradan İskoçya anakarasına ulaşmıştı. Bir köpek leşi yedikten sonra ölümcül hastalık önce diğer köpeklere, onlardan farklı türlerdeki evcil hayvanlara bulaşmıştı. Hükümet derhal bölgeyi karantinaya almıştı. Yaklaşık yüz kadar hayvan telef olurken bakanlık zararı ödemişti. Ne var ki, gizemli ölümlerin nedeni 1980’lere kadar açıklanmamıştı.

                             Gruinard Adası ve sağda şarbonlu sığır kekleri

Ancak bunca badireye rağmen 1944 baharına kadar beş milyon sığır keki her an Almanya’ya atılacak şekilde hazır bekletilmişti. W. Churchill, ABD Başkanı Roosevelt ile görüşmelerinde bu konuya da değinmiş ama oluru bir türlü alamamıştı. Arkasından Normandiya çıkartmasıyla operasyon iptal edilip kekler fırınlarda yakılmıştı.

1980’lerde yayın organlarına “Karanlık Hasat Harekâtı” başlıklı isimsiz mektuplar, hatta kirlenmiş toprak örnekleri gönderilmeye başlanmıştı.  Bunun üzerine o günkü hükümet, hâlâ kapalı olan Gruinard Adasında çok ciddi arındırma-temizlik faaliyetleri başlatmıştı.

Test için adaya tekrar koyun sürüsü bırakılmış, sürekli gelişmeler kontrol edilmişti. 1990’da artık güvenli kabul edilen adayı bakan yardımcısı ve heyeti ziyaret etmişti. Ada, yaklaşık elli yıl sonra eski sahiplerinin mirasçılarına 500 pounda tekrar geri satılmıştı. Yine de yöre halkının büyük bölümü adayı hala güvensiz bulmaktadır.

4/ Kwajalein Mercan Adası:

II. Dünya savaşı esnasında ABD, Pasifikteki Marshall takımadalarından Kwajalein mercan adasına çıkartma yapmıştı. Önce Japon birliklerini etkisiz hale getirip ardından gizli bir üs kurmuştu. Başlangıçta Japonya’nın işgali için ileri harekât üssü amacını gütmüştü.

Savaştan sonra ABD Marshall adalarındaki nükleer testler için komuta-kontrol merkezini kurmuşlardı. Bu arada yerel nüfus ya ada dışına gönderilmiş ya da işçi kampında istihdam edilmişlerdi. 

                           Kwajalein Adasındaki ABD üssünün fotoğrafı

Soğuk savaş sona erince nükleer tesisler iptal edilirken Güneydoğu Asya için kimyasal, biyolojik silah depoları, klasik mühimmat stoklarıyla birlikte muhafaza edilmişti. Kamuoyunda birkaç kez gündeme gelince hükümet yetkilileri adadaki silah yığınağını yalanlamışlardı.

Günümüzde uzay enkazlarını, uyduları izleyen Space Fence radarı adada faaliyetini sürdürmektedir. Ayrıca GPS teknolojisini kontrol etmek amacıyla kurulan beş istasyondan birisidir. Bazı askeri roketlerin yörüngeye yerleştirilmesi için fırlatma rampaları da vardır. ABD adayı 2066 yılına kadar Marshall Adaları Cumhuriyetinden kiralamış olup biyolojik-kimyasal silah gizemleri halen sürmektedir.

Bu arada II. Dünya savaşı içinde ada Japon işgalinde iken bir çok esir üzerinde biyolojik savaş ajanları da denenmişti.

5/ Aral Denizindeki Gizemli Ada:

Günümüzde Kazakistan ile Özbekistan arasında bulunan Aral Denizi (artık deniz sıfatını hak etmemektedir), Gölündeki Vozrozhedeniya Adasında, Sovyetler Birliği döneminde Aralsk-7 isimli bir üs vardı. Başlangıçta 1954’te askeri garnizon olarak inşa edilmişti. Ardından burası çok gizli biyolojik silahların araştırma, deney laboratuvarları ile üretim yerine dönüştürülmüştü. Aralsk-7, en ölümcül şarbon, tifüs, veba, tifo, çiçek vb. biyolojik silahların araştırılıp, etkisi güçlendirilip denendikten sonra üretilerek, depolandığı gizemli bir üstü.

Üssün en önemli özelliği, Sovyetler Birliği döneminde yaklaşık elli yıl boyunca biyolojik silahların açık havada tamamen raslantısal test edilmesiydi. Bu süreçte açıklanmayan pek çok kaza sonucu insan, hayvan ve bitki telefatı gizli tutulurken, halk arasındaki söylentiler baskı ve ikna yoluyla susturulmaya çalışılmıştı.

Aral gölünün 1989 (sol), 2008 (sağ) yıllarındaki durumu. En sağda şarbon hastalığının bakterilerinin fotomikrografisi

Öte yandan 1950’lerde çölü ıslah ederek çevrede pamuk yetiştirme projesiyle Aral Denizinin suları çöle akıtılmış ama sonuçsuz kalmıştı. Birkaç yıl içinde en dünyanın en büyük çevre felaketlerinden biriyle karşılaşılınca proje terk edilmişti. Sonuçta Aral Denizi çok küçülmüş, Vozrozhedeniya ise ada özelliğini kaybederken çölün alanı büyümüştü. Öyle ki yazın +60°C sıcaklıklar yaşanır olurken bu felaketten Aralsk-7 üssü de nasibini almıştı.

En son 1991’de üs apar topar acilen kapatılırken tüm çalışanlar, aileleri o kadar hızla ayrılmıştı ki, neredeyse tüm ekipmanlar geride kalmıştı.

Ruslar 2002’de adada ciddi dekontaminasyon (bir tür kimyasal temizlik) faaliyetlerine girişmişti. Ancak çevrede hâlâ biyolojik silah artıkları -özellikle şarbon- şüpheleri sürmektedir. Nitekim gizli toplu mezarlar, o zamanlarda görevli kişilerin iyi niyetli açıklamalarıyla gün ışığına çıkarılabilmişti. Bir komplo teorisine göre yıllar önce ABD içinde gönderilen şarbon mikroplu isimsiz mektupların Aralsk-7’den çalınan artıklarla yapıldığı öne sürülmüştü.

Aralsk-7, o kadar gizli bir yerdi ki, halen hiçbir haritada yer almazken ancak Google Earth gibi uygulamalarda seçilebilmektedir.

6/ Cheyenne Dağ Kompleksi:

Colorado Eyaletindeki Cheyenne dağ silsilesinin içinde ABD Uzay Komutanlığı (USSPACECOM) ve Kuzey Amerika Hava Savunma Komutanlığı (NORAD) bulunmaktaydı. Soğuk savaş yıllarında Rusların hava ve nükleer saldırılarına karşı dağın içinde doğal savunma amacıyla 1967’de faaliyete geçmişti.

                        Cheyenne Üssünün dağ girişlerinden biri

Kompleks kurulduktan sonra içinde sınırlı kimyasal silah deposunun da varlığı söylentileri farklı mecralarda yayılmıştı. Bu bilgi hemen askeri yetkililer tarafından yalanlanmıştı.

2008’de dağ kompleksinden yapılan uzay ve füze izlemeleri sonlandırılıp gruplar Peterson Uzay Kuvvetleri Üssüne taşınmıştı. Halen hizmetteki gizli askeri üs, eğitim ve yedek karargâh olarak faaliyetlerini sürdürürken, kimyasal silah depoları konusundaki şüpheli sessizliğini korumaktadır.

7/ Pine Gap Üssü:

Avustralya’nın gözlerden ve yerleşim yerlerinden oldukça uzak, ıssız bir bölgesinde kurulmuştu. Avustralya Ordusu ve ABD’nin CIA (Merkezi İstihbarat Teşkilatı), NSA (Ulusal Güvenli Ajansı) ile NRO (Ulusal Keşif Ofisinin) ortak çalışmasıyla 1970’de faaliyete geçmişti. 1988’den beri “Ortak Savunma Tesisi” olarak adlandırılmaktadır.

Uluslararası keşif, istihbarat ve nükleer faaliyetleri takip, keşif ve İstihbarat amacıyla kurulmuştu.  Üs, en başta, Sovyetler Birliği, Çin Halk Cumhuriyeti, Kuzey Kore olmak üzere Pasifik Okyanusu ile Güneydoğu Asya’daki her türlü uydu, füze, uçak, gemi vb. faaliyetlerini takip etmektedir. Avustralya’nın merkezi bir yerinde bulunması diğer ülkelerin takip, denizden elektronik karıştırma ve tehdit risklerini azaltmaktadır.

                          Pine Gap üssünün havadan görünümü

Bu arada yine üssün içinde kimyasal silah deposunun varlığı çeşitli haber mecralarında gündeme gelmişti. Konuyla ilgili resmi yalanlama Avustralya askeri yetkililerince hemen yapılmasına rağmen konuyla ilgili şüpheler devam etmektedir. Üssün rolü Avustralya’da çeşitli protesto gösterileri ve değişik platformlarda eleştirilmeye yol açmıştır.

2014’te kaybolan Malezya Havayollarının MH 370 uçuş numaralı B-777 uçağının rota ve olası enkaz yeriyle ilgili bilgilerin Pine Gap’te bir şekilde mevcut olduğuna dair iddialar vardır...

8/ Diego Garcia (Deniz Destek) Üssü:

İlginç geçmişinde Portekiz, Fransız hakimiyetlerinden sonra İngiltere Mauritus’tan adayı satın almıştı. Daha sonra Mauritus Cumhuriyeti Lahey Adalet Divanı ve Birleşmiş Milletler’de uzun soluklu hak arama mücadelesiyle uluslararası platformda adayı geri alma hakkını kazanmıştı. İngiltere 2024’te askeri üssün 99 yıllık kira sözleşmesi karşılığında adayı tekrar Mauritus’a devretmeyi kabul etmişti.

Diego Garcia Üssü Hint Okyanusunda bir atol üzerinde kurulmuş İngiliz-ABD ortak ve çok gizli üssüdür. 1971’de adanın yerli nüfusu (Chagossian’lar) zorla uzaklaştırıldıktan sonra inşa edilmişti. Başlangıçta sadece donanmayı desteklerken 1981’den sonra peyderpey ABD Hava Kuvvetlerince kullanılmaya başlamıştı.

En yakın kara, Hindistan’a 1.600km uzaklıkta olmasına rağmen Irak savaşında önemini pekiştirmişti. Ayrıca sonradan kurulan yer tabanlı elektro-optik derin uzay gözetlemesiyle uydular, füzeler vb. faaliyetler de takip edilmektedir. Bir ara uzay mekiğinin dünyaya dönüşünde yedek meydan olarak da hazırlanmıştı.

              Diego Garcia Üssü

Çok yoğun silah, mühimmat stoklarının içinde nükleer ve kimyasal silah varlıklarının iddiaları yetkililerin sessizlikleriyle savuşturulmuş ama şüpheler tamamen giderilememişti.

9/ Volkel Hava Üssü:

Şimdilik dünyada Google Haritalarında görülmeyen üç yerden birisi de Hollanda’daki Volkel Hava Üssüdür. Oysa civarda yaşayanlar tarafından bilinmesi, kolaylıkla bulunabilmesine karşın neden öyle olduğu meçhuldür.

Volkel Üssünün gizemiyle ilgili teori ye göre II. Dünya savaşından sonra başlayıp, soğuk savaş döneminde gittikçe artan miktarda ABD’nin silah deposu olmasıdır. Bu konuda Hollanda Savunma Bakanlığı hiç yorum yapmamıştır.

1940’ta savaş içinde Nazi Hava Kuvvetleri için kurulmuş, ardından üs İngiliz Hava Kuvvetleri (RAF) tarafından ele geçirilmişti. 1949’da Hollanda Kraliyet Deniz Hava Kuvvetlerine (FNLAF) devredilerek aktif olarak kullanılmaya başlamıştı.

                          Volkel Hava üssünde bir F-35 uçağı

Üsteki ABD varlığı 703. Mühimmat Destek Birliği bünyesinde klasik, nükleer ve kimyasal silah deposuyla gizlice sürmektedir. Ne var ki sızan bilgiler (en son ve çok ayrıntılısı Wikileaks tarafından yapılmıştı) üzerine kamuoyu sorgulamalarını yetkililer, sessizliklerini koruyarak geçiştirmektedirler.

10/ Yulin Deniz Üssü:

Çin Halk Kurtuluş Ordusunun Güney Çin Denizindeki Hainan Adasının kıyılarında yer alan Yulin Üssü hakkında çok az şey bilinmektedir. Sürekli uydu, keşif uçakları vb. gözlem araçlarıyla ABD yakın takibini sürdürmektedir. 2000’de inşaatına başlanmıştı. 2022’de hala yeni iki büyük iskele yapımı, üssün gelişmesinin devam ettiğini göstermişti.

Yulin deniz üssünde su üstü savaş gemilerinin yanısıra denizaltılar için yer üstü ve yer altı rıhtımları mevcuttur. Ayrıca büyük miktarda mühimmatın depolandığı uydu gözetlemeleriyle kesinleşirken, çeşitliliği hakkında pek çok yorum yapılmaktadır. Başta nükleer ve kimyasal silahların varlığından duyulan endişe gelmektedir. En önemlisi üssün gizeminin, Pasifik Okyanusu, Güneydoğu Asya için hep şüphe ve tehdit uyandırmasıdır.

                               Yulin Deniz Üssünün uydu görüntüsü

11/ Grönland’da Terk Edilmiş Yeraltı (Buzul Altı) Füze Üssü:

1951’de ABD ile Danimarka arasında, Danimarka Krallığının yönetimindeki Grönland’ı Savunma Antlaşması imzalanmıştı. ABD 1959’da bu antlaşmaya dayanarak Kutup bölgesinde araştırma amacıyla bir bölümü kiralamıştı. Aslında buzulun altında çok gizli, devasa “Camp Century” adıyla bir füze tesisi kurmaya başlamıştı. Bu arada dönemin Danimarka Başbakanına üstü kapalı füze yerleştirme fikri sorulunca çok net hayır cevabı alınmıştı. ABD bu niyetini hiçbir zaman Danimarka hükümetiyle paylaşmamıştı. Sadece Popular Science Dergisinde “Kuzey Kutbuna 1.287km uzaklıkta yüz bilim insanı ve ordu mühendisleri Danimarka Hükümetiyle iş birliği içinde (!?) Kuzey Kutup araştırmalarının yapılacağı” haberi çıkmıştı.

Projeye ironik olarak “Ice Worm” adı verilmişti. Proje buzun altında tünel ağı içinde bir füze sistemi yerleştirme ve gerekirse başta Sovyetler Birliği olmak üzere Doğu Blokuna karşı kullanma amacıyla Camp Century inşaatına başlanmıştı. Üs tamamlanınca  toplam 5.310km menzilli, 600 kadar kıtalararası balistik füze yerleştirilecek, başlıkları konvansiyonel, nükleer ve kimyasal olacaktı.

 Solda İnşaatta kullanılan termal matkap, sağda kamp inşaatındaki giriş kapıları

Çevre koşulları çok sertti. Örneğin en düşük sıcaklık maksimum -56°C, rüzgârın 222 kilometreye kadar çıkan hızından kamp korunacaktı. Başlangıçta giriş katı yüzeye çok yakınken zaman içinde yağan karlar 30 metre derinliğe ulaştırmıştı.

Zorlu koşullardaki inşaat, Ekim 1960’ta tamamlanmıştı. Aynı yıl üssün enerji ihtiyacı için taşınabilir nükleer reaktör yerleştirilmişti. Camp Century’de mutfak, kafeterya, çamaşırhane, hastane, kilise, iletişim merkezi, berber vb. sosyal birimler de mevcuttu. Tüm bunlar farklı boyut ve eksende (yatay-dikey) 26 tünelde yer alırken, toplam 134.679km²'lik alanı kaplıyordu. Başlangıçta 200 personel vardı. Tam kapasiteyle faaliyete geçince 11.000 kişiyi barındırabilecekti.

                          Camp Century’nin şeması

Ne var ki kısa sürede büyük problemler çıkmıştı. En önemlisi ise buz örtüsünün beklenenden daha hızlı hareket ettiği fark edilmişti. O yılların iklim, çevre, buzul vb. disiplinlerinin yaptığı ölçümler, öngörüler yetersiz çıkmıştı. Sonuçta iki yıl içinde tünellerin yok olacağı sonucuna varılmıştı. Operasyon 1963’te iptal edilmişti. Nükleer reaktör geri sökülürken Camp Century 1966’da terk edilmişti.

Nitekim 1967’de tüneller çökmüştü. Bu arada 213m³ radyoaktif atık, 286m³ atık su (kanalizasyon dahil), 240m³ dizel yakıt artıkları geride kalmıştı. 2016’dan beri yapılan araştırmalarda geride kalan atıkların yanısıra poliklorlu bifenil (PCB) gibi toksik kirleticilerin varlığı tespit edilmişti. En geç 2090’lı yıllarda Grönland’da buzların tamamen erimesiyle toksik atıkların açığa çıkarak dehşetli bir çevre felaketinin yaşanacağından bilim ve çevre aktivistleri endişe duymaktadır.

                                                           ***

Elbette dünyada daha bilinmeyen, gizli kimyasal, biyolojik (yazıda ortak olanlar haricinde nükleer silah üslerinden bahsedilmemiştir) silah üsleri, depoları vb. çok fazla olup buzdağının görünebilen bir kısmı açıklanabilmiştir. Örneğin yıllar önce İncirlik ABD üssünde nükleer silahların yanısıra kimyasal silah bulunma şüphesi açıklanırken, Türk kamuoyunun kaygıları hiçbir zaman giderilmemiştir. Maalesef siyasi ve askeri yetkililer toplumu kesin aydınlatacak açıklamalardan hep uzak durmuşlardır.

Başvurulan Kaynaklar:

*Plague Wars: The Terrifying Reality of Biological Warfare Program (Tom Mangold & Jeff Goldberg – St. Martin’s Press, 2001)

*The Dead Hand: The Untold Story of the Cold War Arms Race and its Dangerous Legacy (David Hoffman – Random House, 2009)

*Lost Islands: The Story of Islands That Have Vanished from Nautical Charts (Henry Stommel – University of British Columbia Press, 1984)

*A Higher Form of Killing: The Secret History of Chemical and Biological Warfare (Robert Harris & Jeremy Paxman – Random House, 2007)

*History of United States Naval Operations in World War-II (Samuel Eliot Morison – University of Illinois Press, 2009)

* Biohazard: The Chilling True Story of the Largest Covert Biological Weapons Program in the World (Ken Alibek & Stephen Handelman – Delta, 2000)

* The Guardian Gazetesi

* The Washington Post Gazetesi

* The New York Times Gazetesi

*The Sydney Morning Herald Gazetesi

*The Observer Gazetesi

*www.popsi.com

*www.thevintagenews.com

*www.academic.oup.com

*www.agupub.onlinelibrary.wiley.com

*www.nrdc.org

*www.thisdayinaviation.com

*www.warhistoryonline.com

*www.theaviation-history.com

*www.wikipedia.org

*www.acikders.ankara.edu.tr

Yorum Ekle
Yorumunuz gönderildi
Yorumunuz editör incelemesinden sonra yayınlanacaktır
Yorumlar
 NZ
 26 Mart 2025 Çarşamba 09:50
Çok dehşetengiz üsler. Okudukça felaketi ilklerime kadar hissettim.
 Veteran
 23 Mart 2025 Pazar 08:43
Elbirliğiyle dünyayı toptan yok etmeye çalışıyoruz. Türkiye'de pek bilinmeyen Aral Denizi ekolojik yıkımından bahsetmeniz çok önemli. Doyurucu bir yazı, teşekekkür ederim.
 Despina
 22 Mart 2025 Cumartesi 14:06
Kim bilir daha neler vardı, korkutucu.
 Elf
 21 Mart 2025 Cuma 08:25
İnsanın canlıları acılar içinde yok etme amacını somut olarak göz önüne getiren başarılı bir çalışma. Tebrikler.
Yazarın Diğer Yazıları
Sayfa başına gitSayfa başına git
Masaüstü Görünümü  ♦   İletişim  ♦   Künye
Copyright © 2025 Airkule